Türkiye ve Çin, farklı coğrafyada yaşamış, tarih, kültür, din ve felsefe konularında farklılık gösteren, devlet ideolojisi ve benimsediği siyasî ve toplumsal değerlerin değişik olmasından dolayı karşılıklı olarak yakınlık ilişkilerini belli bir düzeye getirememiştir. Batı kültüründe olduğu gibi Türkler için Çin uzak ve gizemli bir ülkedir. Türkler çoğu zaman Batı kaynaklarından Çin‟in tanımaktadır. Aynı şekilde Çinliler de eski tarihten ve Batı kaynaklarında ve hatta Arap medyasından Türkiye‟yi tanımaktadır. Üstelik Çin penceresinden Türkiye’ye bakmak ile Türkiye penceresinden Çin’e bakmak farklıdır ve edinilen tespitler de eksik kalabilmektedir.
Çin ile Türkiye arasındaki kültürel ilişkileri geliştirmek yalnızca bir gereklilik olarak kalmayıp, aynı zamanda büyük bir potansiyele sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Karşılıklı kültürel ilişkilerin daha ileri bir seviyeye götürülmesi gerekmektedir.
Çin’de yatarım yapan bir Türk olarak bu kültürel değişim çalışmaları içerisinde olmak ve geliştirilmesine katkıda bulunmak oldukça önemli. Burada çalışan, girişimde bulunan herkes aslında gönüllü kültür elçisi gibi çalışmakta.
Bir yandan tarih, kültür, din ve felsefe konularında farklılık gösteren, devlet ideolojisi ve benimsediği siyasî ve toplumsal değerlerin değişik olduğu bir toplumda yer edinmeye çalışırken bir yandan da kendi kültürümüzü koruyarak anlatmaya çalışıyoruz.
Tüm bu farklılıkların zorluklarını göğüsleyerek, bu farklılıkları bir renk olarak görüp, avantaja çevirmeye çalışıyoruz. Çin’de ailelerimizle birlikte yaşıyoruz, çocuklarımız var. Onların da hem bu kültüre ayak uydurmalarını sağlamak hem de kendi kültürlerini korumaları sağlamak oldukça zor bir konu. Yeni nesil bu iki kültürü harmanlayarak büyümek zorunda. Bu durum Çin’de bir Türk işletmeci olmasın zor yanlarından birisi. Ancak her şeye rağmen bu kültür birliğini yakalayan çocuklarımız ileride Türk-Çin köprüsünün baş mimarları olacaktır.
Özcan SEZER