Çin’de COVID-19 Dönemi
Çin pandemi ile birlikte ekonomisine ağır yük getirse de bu durumu en hızlı kontrol altına alan ülkelerden oldu. 2020’de dünya ekonomisi bütün olarak yüzde 3,5 oranında küçülürken Çin ekonomisi yüzde 2,3’lük bir büyüme oranına ulaştı. Küresel ekonomi için her anlamıyla travmatik olan bir yılda Çin’in büyümeye devam etmesi, kayda değer ve üzerinde düşünülmesi gereken gelişme. Pandemi döneminde ulusal bazda desteklerle ticareti optimum düzeyde tutmayı başardılar.
Çin, pandeminin etkilerini diğer tüm ülkelerden önce yaşadı, önlemlerini herkesten önce aldı, pandemi kontrolüne yönelik başarılı uygulamaları sayesinde ekonomik normalleşme konusunda da öncü bir konumda bulundu. Biz de bu akılcı tutumun içerisinde olduk. Aynı etki tepkiyi verdik.
Referans Faiz Oranlarında indirimler, destek krediler, bankacılık düzenlemeleri, KOBİ kredileri ve likidite imkanları ile iç piyasayı desteklediler. Yabancı yatırımcı olarak da tüm imkanlardan faydalanmamızı sağladılar. Vergi ötelemeleri gibi desteklerden faydalandık.
Pandemi dönemi tüm dünyanın sorunu. Bizim de bu sorundan etkilenmemiz kaçınılmazdı. Ancak finansal gücümüzü kullanarak en az hasarla atlatmaya çalışıyoruz. Bu dönemde çalışanlarımızı da korumayı başardık. Bizim için en önemli unsur “insan sağlığı”dır. Tüm planlamalarımızı bunun üzerine inşaa ettik. Öncelikle çalışanlarımızın sağlığını koruduk. Ayrıca maddi kayıplarının olmaması adına çaba sarf ettik. Kısmi açılmalarda maksimum önlemler aldık. Çin hükümetinin ortaya koyduğu tüm kurallara harfiyen uyduk.
Bugün ise aynı hassasiyetle devam ediyoruz. Pandemiden alacağımız dersleri fazlasıyla aldık. İnsan hayatının yerine başka bir şey koyamıyorsunuz. Artık covid olsun olmasın sağlık koşullarına ekstra önem vermemiz gerektiğini anladık. Yatırımlarımızı planlarken bu unsur ilk ele aldığımız başlık olmaktadır. Artık verimin artırıldığı, bireyin ve çevrenin sağlığının ön planda tutulduğu bir ekonomik model arayışındayız.
COVID-19 virüsü Çin’de ilk çıktığı zaman “Çin ekonomisi virüsten olumsuz etkilendiği için bu ülkeye giden siparişlerin bir kısmı Türkiye’ye çekilebilir mi?” şeklinde tartışmalar yapılıyordu. Çok geçmeden virüs bir pandemi haline geldi ve Türkiye’yi de etkiledi. Bunun üzerine tartışmalar “Çin merkezli tedarik zincirleri olumsuz etkilendiği için Batılı şirketler üretim üssü olarak Çin yerine Türkiye’yi tercih edebilir mi?” şekline dönüştü.
Şüphesiz ki, pandemi sınır ötesi üretim ve ticaret şekilleri üzerinde etkili oluyor ve birtakım kayışlar yaşanıyor. Kısa vadede Türkiye de bir ölçüde bu süreçten payını alabilir. Ancak esas olan, pandeminin yeniden dizayn ettiği bir küresel ekonominin “yeni normali”nde Türkiye’nin hangi konumda olacağı.
Bu anlamda da Çin gibi büyük bir ekonominin deneyimi, Türkiye açısından da önem taşıyor.
Türkiye’nin Çin ile ekonomik ilişkilerinde en dikkat çekici husus, ülkemiz aleyhine olan ticaret açığı. 2020 yılında Türkiye’den Çin’e 2,9 milyar dolarlık ihracat ve buna karşılık 23,0 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirildi. Yukarıdaki iki soruya yapıcı ve sürdürülebilir cevaplar verilmesi, ticaret açığı devam etse bile Çin ile ekonomik ilişkilerin daha dengeli ve Türkiye için daha fazla katma değer yaratan bir hâle gelmesini sağlayacaktır.